auzefsosyolojiTürkiye'nin Toplumsal Yapısı

Türkiye’nin Toplumsal Yapısı Ünite 3

Türkiyenin Toplumsal Yapısı Ünite 3

Osmanlı’da Ekonomik Ve Sosyal Yapı

Anahtar Kavramlar

 Büyük Doğu İmparatorluğu,
 Gelenekçlik,
 İaşecilik,
 Vergicilik,
 Müsadere,
 Tımar,
 Aşar/Öşür,
 Askerî,
 Reaya,
 Devşirme sistemi,
 Bürokrasi,
 Kapıkulu,
 Yeniçeri,
 Ulema,
 Örfî hukuk,
 Millet sistemi

Osmanlı’da Ekonomik Ve Sosyal Yapı

Bölüm Soruları

1. Türkiye’nin toplumsal yapısını anlamak için tarihe uzanmamızı gerektiren sebepler nelerdir? Açıklayınız.

1. Bunun birinci sebebi, toplumsal yapının dönemden döneme değişkenlik göstermesidir. Dolayısı ile tarihsel değişimden bağımsız, her zaman sabit kalan yapısal unsurlar bulunmaz. Öte yandan bahsettiğimiz değişim sürecinde yapının bazı unsurları bugünü etkilemeye devam ederken bazıları geçmişte kalmıştır. Demek ki geçmişin mirası, belli bir ölçüde, bugün içinde yaşadığımız yapı üzerinde de etkilidir. Kaldı ki geçmişin, yani bir önceki yapının ne olduğunu bilmeden, bugün neyin değişmiş olduğunu anlamamız da olanaksızdır; çünkü değişim önceki durumdan yeni bir duruma geçiş demektir.

2. Osmanlı’da gözlemlenen merkezîyet ile modern devlete özgü merkezîyet arasındaki farklar nelerdir?

2. Osmanlı Devleti modern öncesi döneme özgü bir merkezîyet anlayışına sahiptir. Bunu modern devlette karşımıza çıkan merkezîyet ile karıştırmamak gerekir. Modern öncesi devlette merkezîyet, gücü belli bir merkezde toplamayı hedefleyen ve kısmen başaran; mutlak egemenin, yani kralın ve padişahın, gücünü lordlar gibi başka bir toplumsal grupla paylaşmak durumunda kalmadığı devletleri- askerî ve siyasî iktidarın tek elde toplandığı; yerel güçlerin ya da lonca benzeri devlet dışı, toplum kaynaklı yapıların kısmen özerkliğini koruyabildiği; yani devlet ile ona bağlı grupların gevşek bir egemenlik ilişkisi içinde olduğu durumu tarif etmek üzere, yani dar anlamda kullanılmaktadır. Bu yapı içinde örneğin devlet, merkeze uzak vilayetleri sadece vergiye bağlamakta; buraların yönetimini ise geleneksel olarak buraları yönete gelen gruplara bırakabilmektedir. Oysa, modern devletin merkezîliği sadece toprakların merkeze bağlanmasından ibaret değildir; aynı zamanda devlet, yönetimi altındaki toprakların ve nüfusun tamamında etkin ve sıkı bir egemenlik kurmayı hedefler, modern teknoloji nedeniyle bunun araçlarına sahiptir ve bu sayede, bunu sağlamanın kurumsal altyapısını kurabilir. Örneğin modern devlet, merkeze uzak topraklarda sadece vergi almakla yetinmez; başkentten çok uzak dahi olsa egemenliği altındaki tüm topraklarda memurları vs. aracılığı ile hâkimiyetini hissettirir. Esasen modern öncesi devlet, bu tür bir modern iktidar kurmayı hayal dahi edemez; çünkü devlet ve yönettikleri arasındaki ilişki modern öncesi dönemde tamamen farklı kurulmuştur. Kaldı ki dönemin teknolojik olanakları da modern iktidarın kurulmasını olanaksızlaştırır.

3. Osmanlı’da devlet merkezî yapısını hangi mekanizmalarla korumaya çalışıyordu? Bunların merkezîliğe katkısı neydi?

3. Osmanlı’da merkezî devlet hanedanlığın tek ailede toparlanması yoluyla kuruluyordu. Bu anlamda aile içinde iktidar çatışmaları olsa da Osmanoğulları’nın iktidarına göz dikebilecek ya da ortak olabilecek tüm potansiyel rakipler engelleniyordu (Öyle ki Osmanlı, tarihte, iktidarın en uzun süreli olarak tek bir hanedanlıkta kaldığı nadir devletlerden biriydi.). Bu rakiplerden biri ekonomik gücü nedeniyle siyasal güç talep edebilecek varlıklı sınıflardı. Devlet müsadere (özel mülke el koyma hakkı) ile özel mülkiyeti sınırlıyor ve bu grupların siyasal güç taleplerini engelliyordu. Rakip olabilecek bir diğer grup Osmanoğulları gibi soylu ailelerdi. Ancak devşirme usulü ile sarayda tamamen köksüz, soylu olmayan, ama yine de ehil bir bürokrasi yaratan Osmanlı soyluluk iddiası olabilecek grupları da merkezin dışında tutmayı başarıyordu. Son olarak kent ve kırda küçük girişimciliği ve küçük ölçekli işletmelerde üretimi destekleyerek, hem sermaye birikimini, dolayısıyla kendisine rakip olabilecek güçlü toplumsal kesimlerin ortaya çıkmasını engelliyor; hem de örgütsüz ve dağınık bir nüfusu daha kolay vergilendirip yönetebiliyordu. Ancak Osmanlı merkezinin bu hedeflerini her zaman başarabildiği söylenemez; klasik dönemi takip eden yüzyıllarda da Batı’daki gibi bir burjuvazinin ya da rakip hanedanlıkların ortaya çıkması engellenmişse de yerel güçlerin ve yeniçerilerin tahta rakip olacak kadar değilse bile, siyaseti etkileyecek kadar güç kazanabildiğini görürüz.

4. Osmanlı’da ekonomik kararlara yön veren öncelikler neler olmuştur? Açıklayınız.

4. Bu öncelikler şöyle sıralanabilir:

A) Vergicilik: Osmanlı yöneticisinin ekonomik konulara yaklaşımını etkileyen en önemli öncelik ve amaç devletin vergi gelirlerini artırmaktı. Dolayısıyla Osmanlı ekonomisi vergiye dayalı bir ekonomiydi ve devletin temel sorunu, bu dönemdeki tüm devletler gibi, “Ekonomiyi nasıl geliştiririz? Üretimi nasıl artırırız?” değil, “Nasıl daha çok vergi toplayabiliriz?”di. Bu temel öncelik nedeniyledir ki Osmanlı ekonomisi fetihe dayalıydı çünkü fethedilen her toprak parçası, temel ekonomik etkinliğin tarım ve toprağa dayalı olduğu bu yüzyıllarda, vergilendirilecek yeni üretim birimlerini ele geçirmek anlamına geliyordu.

B) Gelenekçilik: Osmanlı Devleti, yönettiği toplumun dinamik değil, durağan olmasını istiyordu. Uzun yıllar boyunca Osmanlı yöneticileri için “değişim” daha iyiye doğru atılan bir adım olarak değil, bir toplumsal düzensizlik, toplum ahengini bozan ve istenmeyen bir etki olarak görüldü. Dolayısıyla Osmanlı yöneticisine göre en iyi düzen herkesin toplumda kendi geleneksel yerini koruduğu düzendi ve hiçbir grubun fazla sivrilmesine izin verilmiyordu. Aksi takdirde zenginleşerek sivrilen grup yönetim işlerine karışmaya kalkabilir, sultanın mutlakiyetine rakip olabilirdi. Denebilir ki Osmanlı Devleti büyük çoğunluğun “bir lokma, bir hırka”yla yetindiği bir düzen kurmak istiyordu. Devletin küçük üreticiliği desteklemesi, özel mülkiyeti sınırlaması ya da müsadere uygulaması temelde gelenekçiliğe hizmet ediyordu.

C) İaşecilik: Osmanlı Devleti için özellikle merkeze yakın bölgelerde ve İstanbul’da yaşayan halkın, az da olsa her zaman karnını doyurması ve temel gereksinimlerini (yani iaşesini) karşılaması önemli bir öncelikti çünkü yönetici sınıf, halkın isyan etmesini önlemek konusunda çok titiz davranıyor ve bunun en etkili yönteminin halkın doymasını garantilemek olduğunu biliyordu. Dolayısıyla gelenekçilik konusunda değindiğimiz gibi devlet, çoğunluğun “bir lokma, bir hırka” ile yaşamasını istiyor; ancak halkın verdiği bu taviz karşısında, bu “bir lokma ve bir hırkayı” temin etmeyi garantiliyordu. Bu nedenledir ki Osmanlı, kıtlıkları önlemeye çalışmıştır. En önemlisi de yapabildiği oranda temel gereksinim mallarının fiyatlarını narh adı verilen kanunlarla belirlemeye çalışmış, fiyatları piyasanın arz talep dengesine bırakmamıştır.

5. Osmanlı vergi sistemi ile askerî yapısı doğrudan bağlantılı idi. Neden böyle bir durum söz konusudur? Bu iki yapıyı birbirine doğrudan bağlayan halka nedir? Açıklayınız.

5. Zaten genel olarak vergi ve ordu arasında bağlantı vardır; zira normal şartlarda devletlerin en önemli harcama kalemi –asla vazgeçemeyecekleri, aksi hâlde devlet sıfatını yitirecekleri savunma işlevi nedeniyle- ordu; en önemli gelir kaynağı da vergidir. Ancak Osmanlı’da bu ilişki çok daha dolaysızdır; zira ordunun asıl kalabalık kısmı, bizzat vergi kaynağında oluşturulur. İşte bu bağlantıyı kuran halkanın adı tımardır. Tarımsal vergi kaynaklarının en yaygınını oluşturan tımarlarda, köylünün ürettiği ürünün bir kısmı ‘öşür’ adı altında aynî olarak vergilendirilir ve bu vergi ile bizzat köyde birkaç kişilik bir “askerî birlik” oluşturulur. Böylece sefer zamanı bir araya gelen ve sayıları on binleri bulan tımarlı sipahi ordusunun oluşturulması mümkün olur; yani, paranın sınırlı, ulaşım olanaklarının yetersiz olduğu koşullarda devasa bir ordu oluşturabilmenin anahtarı tımar sistemidir.

Osmanlı’da Ekonomik Ve Sosyal Yapı

Auzef Sosyoloji Lisans Türkiye’nin Toplumsal Yapısı , Osmanlı’da Ekonomik Ve Sosyal Yapı
Telegram Sosyoloji
sosyoloji facebook grubu

Osmanlı’da Ekonomik Ve Sosyal Yapı

Editor

Editör

error: Kopyalamaya Karşı Korumalıdır!